Blog Arşivleri

Beyin bir Bilgisayar mıdır?

brain-program

Beyin bir Bilgisayar mıdır?

Cevabı hemen baştan vereyim: Hayır değildir. Beyin bir bilgisayar, bir bilgi-işlem makinası değildir. Peki neden beyinle ilgili hemen her yazıda ve yorumda beynin bilgisayar-vari özelliklerini okuyor, bunlar üzerinden bolca mantık yürütüldüğüne şahit oluyoruz? Sebebi, bunun hem çok kolay, hem de işe yarıyor olması.

Bu yazının geri kalanını okuyun

Nöro Pazarlama ve Sömürü

featured-749

Nöro Pazarlama: Karar veren Ben miyim Beynim mi?

Son dönemde yeni bir moda oluştu: “nöro modası” diyorum ben buna.
Başında “nöro” olan sözcükler ayrı bir ilgi çeker oldu. Bu ilginin bir boyutu
kelimenin tam anlaşılmamasından ama gösterişli havasından kaynaklanıyor
sanki. Bu kelimeyle daha çok haşır neşir olanlar için ise farklı bir açılım, farklı
yaklaşımlar, daha fazla araştırma ve makale anlamına gelebiliyor. (Daha fazla
makale yazma üzerine kurulu/endeksli bir akademik düzende çok da tuhaf
olmasa gerek!) Nöro’lu söz öbeklerini anımsayacak olursak: nöroetik,
nöroiktisat veya nöroekonomi, nörofelsefe ve son olarak daha fazla ilgi
çekmeye başlayan nöropazarlama. Peki nöropazarlama nedir, ne ifade eder?
En basit tabirle, sinirbilim ve pazarlamanın kesişim noktasıdır. Daha geniş bir
çerçeve çizmemiz gerekirse: pazarlama konusunda sinirbilimsel çalışmalar
nazarında farklı perspektif ve açılımlar sunmaktır. Daha da somutlaştırmamız
gerekirse sinirbilim ve pazarlama uzmanlarının katılımıyla insanların nasıl
karar verdiğini, alış-verişte, satın almalarda, siyasi tercihlerde kararlarını
hangi yönde kullandığı araştıran yepyeni ve önü oldukça açık olan bir alandır.
Yani bizim Coke Cola mı, Pepsi Cola mı yoksa Cola Turca mı içtiğimiz (ve
bunu neden yaptığımız) bu alanın temel derdidir.

Bu yazının geri kalanını okuyun

Yaşamak İster misiniz ?

life_insurance_annuity

Yaşamak İster misiniz?

Şüphesiz ki bu sorunun cevabı, herkes için evet”tir. Ancak bu sorudan daha önemlisi, nasıl yaşamak istediğimizdir. Genetik alanındaki gelişmeler, insanın yaşama süresinin, genetik kartlarında tayin ve tespit edildiğini çok açık bir şekilde ortaya koymuştur. “Ecel birdir, değişmez” kaidesi, eskiden yalnız inananların bir kader formülüydü. Genetik mühendisliğindeki yeni gelişmeler ise, bütün organların dayanıklılık, dolayısıyla hayat süresinin kesinkes önceden kaydedilmiş olduğunu ortaya koyarak bu kaideyi inanan-inanmayan her kesim için genelleştirdi. Hatta yine bu ilim dalının âlimleri, “doğan bir çocuğun hangi rahatsızlıkları geçireceğini, bunların zamanını ve ölümle sonuçlanıp sonuçlanmayacağını bilmek mümkündür” diyorlar. Aynı kaideler, diğer hastalıklar için de geçerlidir.

Şu halde mesele, yaşamak isteğinden ziyade nasıl yaşayacağını bilmektir. Ömrün değişmezliği hanında da bu süreyi sağlıklı geçirmek, insanların davranış biçimiyle yakından ilgilidir. Ateist ilim adamları, uzun yıllar boyu anne sütünü tenkid etme cesaretini gösterdikleri gibi bir de sağlıklı yaşamak için birbirini tekzip eden formüller uydurdular. Ve bu formülleri araştırmadan kullananların, her geçen gün daha da bozulan sağlıklarını görmezlikten geldiler.

Bu yazının geri kalanını okuyun

Ruh Secdeyle Yükselir

Adsız

Ruh Secdeyle Yükselir

İbadetin manevi hikmetlerini açıklamadan evvel, çağımız insanına ibadetin biyolojisini anlatmak istiyorum:

a-İman etmek, insanın biyolojik programında mevcuttur ve her insanın kullanmak zorunda olduğu bir anahtardır.

Beynin hipotalamus bölgesinde yer alarak bütün hormonları yöneten bir merkezle, duygularımızın tesirinde kalan bir başka merkez yanyanadır. Hayat şeklimizi baştan sona yöneten iç salgı bezleri ve bunların merkez komutanı olan hipofiz salgı bezi, işte bu hipotalam çekirdeklerindeki kompüterize programlarla ayarlanır. Moral tesirlerin tamamı ve buna bağlı bedeni sonuçlar, hep bu hipotalamus-hipofiz ahenk dengesine tabidir Yapılan araştırmalar, bu ahengin sağlıklı olmasını güven ve sevgi esaslarına bağlamaktadır. Korku ve kin ise, bu ahengi tersine çeviren duygulardır. Bir insan kin ve korkuya düşerse, hipotalamus-hipofiz program ahengini kaybeder ve bütün hormonlar karman çorman olup insan fizyolojisinin tamamı bozulur. Açıkça görülüyor ki, bu dengeyi korumak için korku ve kinden uzak kalıp sevgiyi ve güveni seçmemiz, beynimizin bu hassas bölgesine biyolojik olarak nakşolunmuştur. Diğer bir ifadeyle, bu hayatın bu temel noktasına Allah iman mührünü basmıştır. Bu gerçeğe karşı çıkmak insan biyolojisine karşı çıkmak demektir.

Yüce kitabımızın emri ile: “İnsan kendini başıboş mu bırakıldı sanıyor?”

Bu yazının geri kalanını okuyun

Bağırsak Beyin

Colon

 

BİZİ ” BAĞIRSAKLAR YÖNETİYOR ! “

Karın, hissediyor, düşünüyor ve hatırlıyor. Sezgisel kararlarımızı, bu iç sesi dinleyerek alıyoruz.

Dünya üzerindeki bütün kültürlerde duyguların, bedenimizin merkezinde oluştuğu ifade edilir.

Duygularla gastrointestinal sistem (GIS) arasındaki yakın ilgiyi dilimizde de görmek mümkündür.

Sevgi, nefret, bağımlılık, cezalandırma, hakimiyet, zorlanmave diğer duyguların anlatımında midemizi ve barsaklarımızı kullanmaktayız.

‘Tatsız konu”,”yutulur gibi değil”, “midesiz”, “hazmedememek”, “yüzüne tükürmek” gibi.

Daha buraya alınamayacak türden barsak, feçes, anüs kelimelerinin dahil olduğu birçok terim hoş ve nahoş duygularımızı ifade etmek için de kullanılır.

Bir zorluğu aşarken göbek çatlatmak ya da sevinçten göbek atmak; sinirin mideye vurması;
açlıktan karnın zil çalması veya dünyayla göbek bağı vb. deyişler bunu doğrular gibi.

Bu yazının geri kalanını okuyun

Beyin Ayetini Gördünüz mü?

19789-use-your-brain-1920x1200-typography-wallpaper

Beyin Ayetini Gördünüz mü?

İslam’ın özünün Haniflikten; (dışarıda tanrı olmadığı gerçeğinden) hareketle insani- evrensel sistem okumasından ibaret olduğunu fark ettikten sonra Kur’an’a, Hadise ve bunların ruhunu kavramak demek olan Tasavvufa bakış açımız hayli değişiklikler kazandı. Modern bilim ve çağdaş teknolojide kaydedilen gelişmelerin evrensel gerçeği sürekli doğrulayan ve açıklayan doneler önümüze getirmesi de rutinleşmiş değerlendirmeleri sarsarak yeni yaklaşımlara açılmayı zorunlu kıldı.

Bu çerçevede gökte bir tanrının yerdeki elçisine hitabı zannedilen Kur’an’ın; evrensel gerçeği bizzat okumuş Allah Resulünün o gerçeğe dair gönlünden taşan vahiyler (ilahi okumalar) bütünü olduğunu da birlikte fark ettik. Bu fark edişle beraber ayetlere dair eski yorumların hemen hiçbirimizi tatmin etmediği de bir vakıa. “Yeni okumalara başlamak için ne yapılmalı?” sorusunun cevabı ise kuşkusuz Kur’anın metninden ilhamla ama metinde boğulmadan ruhunu keşfe çıkmaktır. Bunda Allah Esmalarının anahtar, ötelemeden, tanrıya ve dışarıya gitmeden düşünmenin de ışık olduğunu söyleyebiliriz. İşte böylesi bir bakış açısı ile Kur’an’a yaklaşmak ümit ederiz ki bize çok yeni ufuklar açacaktır.

Bu yazının geri kalanını okuyun