Blog Arşivleri

İllüminati ve Küresel Kıyamet

2159230-influenza-virus12

Bir bilgisizlik, şaşkınlık ve akıl karşıklığı hali içindeki insanları kontrol altında tutmak için öne çıkarılan karşıklığın ve duman perdesinin aşılmasını sağlayan basit bazı temel kurallar var.

Dünya halkları aşırı bilgi yağmuru altında kalmış durumda. Tabii ki gerçek bilgi değil, sadece bilgi. 24 saat süren TV kanalları, radyo, gazeteler ve Internet insanlık tarihinde hiç görülmemiş boyutta bilgi akıtıyor. İnsanlar aşırı bilgi yorgunu olunca şalterleri kapanıyor.

İşte sistem bunu istiyor. Dizin sırası, önce bombardıman et, şakına çevir, sonra şalter kapansın. Ancak bazı sorular sorarsanız İllüminati planını bütün şeffaflığı ile görmek mümkün. İşte bu sorulardan birisi şöyle olabilir: Devlet, parası olmadığı için muazzam boyutlarda finansal kısıtlama yaparken, muazzam miktarlara mal olan birşeyler mi yapıyor?

Eğer cevap ‘evet’ ise, o zaman İllüminati planı yürürlükte demektir. En belirgin örnek, ‘savaş’tır. Bir ülkenin finansal koşulları ne kadar kötü olursa olsun, savaş için her zaman para bulunur. Evet, bunu yaparlar, çünkü devletler savaşa, halkın iyiliği için değil, İllüminati’nin çıkarı ve insanlar üzerinde ‘kitlesel kontrol’ dayatmak için girerler. Bu yazının geri kalanını okuyun

Kara Bilim Teknolojisi Haarp

haarp

Kara Bilim Teknolojisi Haarp

İkinci Dünya Savaşından sonra, bugünlere kadar gelen süre içerisinde, çeşitli çevrelerde en çok tartışılan konulardan biri “kara bilim” oldu. “Kara bilim” basta ABD olmak üzere büyük devletlerin, dünyayı kendi hegemonyaları altında tutabilmek için yaptıkları bilimsel-teknik araştırmalara ve üzerinde çalıştıkları çeşitli projelerin toplamına verilen ad. Bu projeler büyük ölçekli ve büyük bütçelerle yürütülen, gizli veya yan gizli projelerdir. Saldırı/savunma silahları üretimi, gözetim sistemleri ve düşünce kontrolü üzerine yapılan çalışmalar, doğayı manipüle etme amaçlı araştırmalar, bu projelerin içeriğini oluşturur.

Bu yazının geri kalanını okuyun

Freud’un Jung’a İtirafı

Untitled-1

Freud’un İtirafı

“Freud’un bana: ‘Sevgili Jung, cinsellik kuramından hiçbir zaman vazgeçmeyeceğine söz ver. Bu çok önemli. Bunu aşılmaz bir kale, bir dogma haline getirmemiz gerekli’ dediğini çok iyi anımsıyorum. Bu sözleri, bir babanın oğluna, ‘Bana tek bir söz ver oğlum. Her pazar günü kiliseye gideceksin’ dediği gibi büyük bir duygusallık içinde söylemişti. Biraz şaşırarak, ‘Neye karşı bu kale?’ diye sormuştum. Bu sorumu, ‘Kara çamur seline karşı’ diye yanıtlamış, sonra da, biraz duraksayarak, ‘Doğaüstü güçlere karşı’ diye eklemişti. Özellikle, ‘Dogma’ ve ‘Kale’ sözcüklerinden kaygılanmıştım çünkü bir ‘Dogma’, o düşünceye duyulan kuşkuları bir kalemde silmek amacıyla kurulan ve tartışmaya açık olmayan bir inançtır ve bu inancın artık bilimsel değerlendirmeyle bir ilgisi kalmaz; bireysel bir güç dürtüsüne dönüşür”

Carl Gustav Jung

Tüm Gönül Dostlarıma Sevgilerimle

SufiCan

https://tasavvufvebilim.wordpress.com/

 

Çağdaş Bir Biliminsanı Biruni

Adsız

Çağdaş Bir Bilim İnsanı Biruni

 

Bîrûnî, 973’te Harezm şehrinde doğdu. Fars kökenli İslam bilgini. Tam adı Ebu Reyhan Muhammed bin Ahmed el-Birûnî. Batı dillerinde adı Alberuni veya Aliboron olarak geçer. Gökbilim, matematik, doğa bilimleri, coğrafya ve tarih alanındaki çalışmalarıyla tanınır. Küçük yaşta babasını kaybetti. Harizmşahlar tarafından korundu, sarayda matematik ve astronomi eğitimi aldı. Buradaki hocaları İbn-i Irak ve Abdussamed bin Hakîm’dir. Bu dönemde daha 17 yaşındayken ilk kitabını yazdı. Harizmşah Devleti Me’mûnîler tarafından alınınca Bîrûnî de İran’a giderek bir süre burada yaşadı. Daha sonra ise Ziyârîler tarafından korunmaya başlandı. El Âsâr’ul Bâkiye adlı kitabını Ziyârîlerin sarayında yazmıştır. İki yıl da burada çalıştıktan sonra memleketine geri döndü ve Ebu’l Vefâ ile gök bilimi üzerine çalışmaya başladı.

Bu yazının geri kalanını okuyun

Yakaza

10617249_10204671573617710_132809045_n

YAKAZA

İslâm kültür ve uygarlık tarihinde, rûya konusuyla en çok ilgilenen tabaka hiç şüphesiz bu yaşantının mensupları olan mutasavvıflardır. Çünkü irfânlı bilginin kaynağı, genel anlamda ilhamdır. Bu da bazen uykuda, bazen uyanıkken, bazen de uykuyla uyanıklık arası denilen yakaza hâlinde meydana gelmektedir.

Yakaza hali, uykuyla uyanıklık arasında bir hâldir. Bu hal üzere görülenler, uyanıkken görülenlerden daha net ve daha kesindir. Uyanıkken görülenler üstünde kişinin kendi varlık gölgesi düşer ki onu gerçeğinden bulanıklaştırır. Cürcanî, bunu şöyle tanımlar: “Hak’tan gelen ve zecrden (yasaktan) neyin kastedildiğini bildiren idrâke, yakaza denir. Nurların tecellîsi nedeniyle, insanın kendine gelişi, gafletten kurtuluşu, uyanma.”

Arapça olan yakaza (يقظه) kelimesinin 2 anlamı vardır. 1. anlamı; uyanıklık, 2. anlamı; şuuru ayakta tutan, hafıza ve hassasiyeti azami seviyede tutma halidir. Yani maddî-manevî varlığı (potansiyeli) toplama halidir. Bediüzzaman’a göre bu hâl, ancak sadık rüya hâli, yani ruhu teksif, yani ruhu yoğunlaştırarak “o kesif zulmet” içinde aradığı ‘nur’u bulma kapısı açıyor.

Bu yazının geri kalanını okuyun

Felsefenin Krizi

Adsız

Felsefenin Krizi

Edmund Husserl’a göre Avrupa, bilim fikrini salt gerçeklik bilimi düzeyine indirgeyen pozitivizm’in etkisindeydi ve bu bilim hayata yönelik olma hasletini yitirmişti. Sözkonusu bilimsel krizi aşmak, ancak kendi geliştirdiği fenomenoloji (göstergebilim) ile mümkündü. Çünkü gelişmeleri hedefe yönelik bir zihniyet çerçevesinde ve son sorumluluğu taşıyan bir tarzda inceliyordu.

Oysa Maurice Merleau-Ponty krizin çok daha radikal olduğunu ve felsefi düşünme tarzının geleneksel araçlarıyla ifade edilemediğini düşünüyordu. Descartes’tan bu yana “düşünüyorum” (cogito) ifadesini mutlak hareket noktası gören felsefi düşünme tarzı başarısızlığa uğramıştı.

Bu yazının geri kalanını okuyun

Tekniğin Hükümranlığını Aşabilir miyiz?

Adsız

Tekniğin Hükümranlığını Aşabilir miyiz?

  Jacques Ellul’un tekniğin aşılabilirliği konusundaki ümitsizliğine karşın,  Martin Heidegger varlığa dair teknolojik kavrayışımızı değiştirebilirsek, nihilizmden kurtulabileceğimiz düşüncesinde.

Öte yandan, ,Erich Fromm, insan doğasını anladığımız takdirde neyin iyi neyin kötü olacağını bulabileceğimizi söyleyerek meselenin çözümünü bilinmez bir tarihe bırakıyor. İsmet Özel ise, “Üç Mesele”de, “Batı tekniğinin” reddini ve tekniğe müslümanca bir yaklaşımı öneriyor. Bunu açımlamada onun da çok net olmadığını düşünsem de, yaptığı bir analojiyi ilginç buldum. Batı tekniğini, Firavun’un Hz. Musa’nın karşısına çıkardığı sihirbazların oyunlarına benzetiyor.

Bu yazının geri kalanını okuyun

Yaşamak İster misiniz ?

life_insurance_annuity

Yaşamak İster misiniz?

Şüphesiz ki bu sorunun cevabı, herkes için evet”tir. Ancak bu sorudan daha önemlisi, nasıl yaşamak istediğimizdir. Genetik alanındaki gelişmeler, insanın yaşama süresinin, genetik kartlarında tayin ve tespit edildiğini çok açık bir şekilde ortaya koymuştur. “Ecel birdir, değişmez” kaidesi, eskiden yalnız inananların bir kader formülüydü. Genetik mühendisliğindeki yeni gelişmeler ise, bütün organların dayanıklılık, dolayısıyla hayat süresinin kesinkes önceden kaydedilmiş olduğunu ortaya koyarak bu kaideyi inanan-inanmayan her kesim için genelleştirdi. Hatta yine bu ilim dalının âlimleri, “doğan bir çocuğun hangi rahatsızlıkları geçireceğini, bunların zamanını ve ölümle sonuçlanıp sonuçlanmayacağını bilmek mümkündür” diyorlar. Aynı kaideler, diğer hastalıklar için de geçerlidir.

Şu halde mesele, yaşamak isteğinden ziyade nasıl yaşayacağını bilmektir. Ömrün değişmezliği hanında da bu süreyi sağlıklı geçirmek, insanların davranış biçimiyle yakından ilgilidir. Ateist ilim adamları, uzun yıllar boyu anne sütünü tenkid etme cesaretini gösterdikleri gibi bir de sağlıklı yaşamak için birbirini tekzip eden formüller uydurdular. Ve bu formülleri araştırmadan kullananların, her geçen gün daha da bozulan sağlıklarını görmezlikten geldiler.

Bu yazının geri kalanını okuyun

Ruh Secdeyle Yükselir

Adsız

Ruh Secdeyle Yükselir

İbadetin manevi hikmetlerini açıklamadan evvel, çağımız insanına ibadetin biyolojisini anlatmak istiyorum:

a-İman etmek, insanın biyolojik programında mevcuttur ve her insanın kullanmak zorunda olduğu bir anahtardır.

Beynin hipotalamus bölgesinde yer alarak bütün hormonları yöneten bir merkezle, duygularımızın tesirinde kalan bir başka merkez yanyanadır. Hayat şeklimizi baştan sona yöneten iç salgı bezleri ve bunların merkez komutanı olan hipofiz salgı bezi, işte bu hipotalam çekirdeklerindeki kompüterize programlarla ayarlanır. Moral tesirlerin tamamı ve buna bağlı bedeni sonuçlar, hep bu hipotalamus-hipofiz ahenk dengesine tabidir Yapılan araştırmalar, bu ahengin sağlıklı olmasını güven ve sevgi esaslarına bağlamaktadır. Korku ve kin ise, bu ahengi tersine çeviren duygulardır. Bir insan kin ve korkuya düşerse, hipotalamus-hipofiz program ahengini kaybeder ve bütün hormonlar karman çorman olup insan fizyolojisinin tamamı bozulur. Açıkça görülüyor ki, bu dengeyi korumak için korku ve kinden uzak kalıp sevgiyi ve güveni seçmemiz, beynimizin bu hassas bölgesine biyolojik olarak nakşolunmuştur. Diğer bir ifadeyle, bu hayatın bu temel noktasına Allah iman mührünü basmıştır. Bu gerçeğe karşı çıkmak insan biyolojisine karşı çıkmak demektir.

Yüce kitabımızın emri ile: “İnsan kendini başıboş mu bırakıldı sanıyor?”

Bu yazının geri kalanını okuyun

Bağırsak Beyin

Colon

 

BİZİ ” BAĞIRSAKLAR YÖNETİYOR ! “

Karın, hissediyor, düşünüyor ve hatırlıyor. Sezgisel kararlarımızı, bu iç sesi dinleyerek alıyoruz.

Dünya üzerindeki bütün kültürlerde duyguların, bedenimizin merkezinde oluştuğu ifade edilir.

Duygularla gastrointestinal sistem (GIS) arasındaki yakın ilgiyi dilimizde de görmek mümkündür.

Sevgi, nefret, bağımlılık, cezalandırma, hakimiyet, zorlanmave diğer duyguların anlatımında midemizi ve barsaklarımızı kullanmaktayız.

‘Tatsız konu”,”yutulur gibi değil”, “midesiz”, “hazmedememek”, “yüzüne tükürmek” gibi.

Daha buraya alınamayacak türden barsak, feçes, anüs kelimelerinin dahil olduğu birçok terim hoş ve nahoş duygularımızı ifade etmek için de kullanılır.

Bir zorluğu aşarken göbek çatlatmak ya da sevinçten göbek atmak; sinirin mideye vurması;
açlıktan karnın zil çalması veya dünyayla göbek bağı vb. deyişler bunu doğrular gibi.

Bu yazının geri kalanını okuyun