Blog Arşivleri
İllüminati ve Küresel Kıyamet
Bir bilgisizlik, şaşkınlık ve akıl karşıklığı hali içindeki insanları kontrol altında tutmak için öne çıkarılan karşıklığın ve duman perdesinin aşılmasını sağlayan basit bazı temel kurallar var.
Dünya halkları aşırı bilgi yağmuru altında kalmış durumda. Tabii ki gerçek bilgi değil, sadece bilgi. 24 saat süren TV kanalları, radyo, gazeteler ve Internet insanlık tarihinde hiç görülmemiş boyutta bilgi akıtıyor. İnsanlar aşırı bilgi yorgunu olunca şalterleri kapanıyor.
İşte sistem bunu istiyor. Dizin sırası, önce bombardıman et, şakına çevir, sonra şalter kapansın. Ancak bazı sorular sorarsanız İllüminati planını bütün şeffaflığı ile görmek mümkün. İşte bu sorulardan birisi şöyle olabilir: Devlet, parası olmadığı için muazzam boyutlarda finansal kısıtlama yaparken, muazzam miktarlara mal olan birşeyler mi yapıyor?
Eğer cevap ‘evet’ ise, o zaman İllüminati planı yürürlükte demektir. En belirgin örnek, ‘savaş’tır. Bir ülkenin finansal koşulları ne kadar kötü olursa olsun, savaş için her zaman para bulunur. Evet, bunu yaparlar, çünkü devletler savaşa, halkın iyiliği için değil, İllüminati’nin çıkarı ve insanlar üzerinde ‘kitlesel kontrol’ dayatmak için girerler. Bu yazının geri kalanını okuyun
Kara Bilim Teknolojisi Haarp
Kara Bilim Teknolojisi Haarp
İkinci Dünya Savaşından sonra, bugünlere kadar gelen süre içerisinde, çeşitli çevrelerde en çok tartışılan konulardan biri “kara bilim” oldu. “Kara bilim” basta ABD olmak üzere büyük devletlerin, dünyayı kendi hegemonyaları altında tutabilmek için yaptıkları bilimsel-teknik araştırmalara ve üzerinde çalıştıkları çeşitli projelerin toplamına verilen ad. Bu projeler büyük ölçekli ve büyük bütçelerle yürütülen, gizli veya yan gizli projelerdir. Saldırı/savunma silahları üretimi, gözetim sistemleri ve düşünce kontrolü üzerine yapılan çalışmalar, doğayı manipüle etme amaçlı araştırmalar, bu projelerin içeriğini oluşturur.
Freud’un Jung’a İtirafı
Freud’un İtirafı
“Freud’un bana: ‘Sevgili Jung, cinsellik kuramından hiçbir zaman vazgeçmeyeceğine söz ver. Bu çok önemli. Bunu aşılmaz bir kale, bir dogma haline getirmemiz gerekli’ dediğini çok iyi anımsıyorum. Bu sözleri, bir babanın oğluna, ‘Bana tek bir söz ver oğlum. Her pazar günü kiliseye gideceksin’ dediği gibi büyük bir duygusallık içinde söylemişti. Biraz şaşırarak, ‘Neye karşı bu kale?’ diye sormuştum. Bu sorumu, ‘Kara çamur seline karşı’ diye yanıtlamış, sonra da, biraz duraksayarak, ‘Doğaüstü güçlere karşı’ diye eklemişti. Özellikle, ‘Dogma’ ve ‘Kale’ sözcüklerinden kaygılanmıştım çünkü bir ‘Dogma’, o düşünceye duyulan kuşkuları bir kalemde silmek amacıyla kurulan ve tartışmaya açık olmayan bir inançtır ve bu inancın artık bilimsel değerlendirmeyle bir ilgisi kalmaz; bireysel bir güç dürtüsüne dönüşür”
Carl Gustav Jung
Tüm Gönül Dostlarıma Sevgilerimle
SufiCan
https://tasavvufvebilim.wordpress.com/
Çağdaş Bir Biliminsanı Biruni
Çağdaş Bir Bilim İnsanı Biruni
Bîrûnî, 973’te Harezm şehrinde doğdu. Fars kökenli İslam bilgini. Tam adı Ebu Reyhan Muhammed bin Ahmed el-Birûnî. Batı dillerinde adı Alberuni veya Aliboron olarak geçer. Gökbilim, matematik, doğa bilimleri, coğrafya ve tarih alanındaki çalışmalarıyla tanınır. Küçük yaşta babasını kaybetti. Harizmşahlar tarafından korundu, sarayda matematik ve astronomi eğitimi aldı. Buradaki hocaları İbn-i Irak ve Abdussamed bin Hakîm’dir. Bu dönemde daha 17 yaşındayken ilk kitabını yazdı. Harizmşah Devleti Me’mûnîler tarafından alınınca Bîrûnî de İran’a giderek bir süre burada yaşadı. Daha sonra ise Ziyârîler tarafından korunmaya başlandı. El Âsâr’ul Bâkiye adlı kitabını Ziyârîlerin sarayında yazmıştır. İki yıl da burada çalıştıktan sonra memleketine geri döndü ve Ebu’l Vefâ ile gök bilimi üzerine çalışmaya başladı.
Yakaza
YAKAZA
İslâm kültür ve uygarlık tarihinde, rûya konusuyla en çok ilgilenen tabaka hiç şüphesiz bu yaşantının mensupları olan mutasavvıflardır. Çünkü irfânlı bilginin kaynağı, genel anlamda ilhamdır. Bu da bazen uykuda, bazen uyanıkken, bazen de uykuyla uyanıklık arası denilen yakaza hâlinde meydana gelmektedir.
Yakaza hali, uykuyla uyanıklık arasında bir hâldir. Bu hal üzere görülenler, uyanıkken görülenlerden daha net ve daha kesindir. Uyanıkken görülenler üstünde kişinin kendi varlık gölgesi düşer ki onu gerçeğinden bulanıklaştırır. Cürcanî, bunu şöyle tanımlar: “Hak’tan gelen ve zecrden (yasaktan) neyin kastedildiğini bildiren idrâke, yakaza denir. Nurların tecellîsi nedeniyle, insanın kendine gelişi, gafletten kurtuluşu, uyanma.”
Arapça olan yakaza (يقظه) kelimesinin 2 anlamı vardır. 1. anlamı; uyanıklık, 2. anlamı; şuuru ayakta tutan, hafıza ve hassasiyeti azami seviyede tutma halidir. Yani maddî-manevî varlığı (potansiyeli) toplama halidir. Bediüzzaman’a göre bu hâl, ancak sadık rüya hâli, yani ruhu teksif, yani ruhu yoğunlaştırarak “o kesif zulmet” içinde aradığı ‘nur’u bulma kapısı açıyor.
Felsefenin Krizi
Felsefenin Krizi
Edmund Husserl’a göre Avrupa, bilim fikrini salt gerçeklik bilimi düzeyine indirgeyen pozitivizm’in etkisindeydi ve bu bilim hayata yönelik olma hasletini yitirmişti. Sözkonusu bilimsel krizi aşmak, ancak kendi geliştirdiği fenomenoloji (göstergebilim) ile mümkündü. Çünkü gelişmeleri hedefe yönelik bir zihniyet çerçevesinde ve son sorumluluğu taşıyan bir tarzda inceliyordu.
Oysa Maurice Merleau-Ponty krizin çok daha radikal olduğunu ve felsefi düşünme tarzının geleneksel araçlarıyla ifade edilemediğini düşünüyordu. Descartes’tan bu yana “düşünüyorum” (cogito) ifadesini mutlak hareket noktası gören felsefi düşünme tarzı başarısızlığa uğramıştı.