Blog Arşivleri
Biyorezonans ve Sağlık
Biyorezonans ve Sağlımız
Tüm hücreler metabolik süreçlerinin bir sonucu olarak ses yayarlar.
Her insanın kendisine ait kişisel bir rezonans frekansı olduğu belirtilmektedir.
Yani bu şu demektir ki ;
Vücudumuzun değişik kısımlarının (organlarımız, kemiklerimiz, dokularımız vb.) hepsinin kendine özgü belli yankı yapan frekansları bulunmaktadır.
Nikolas Tesla insan vücudunun yaydığı frekanslarla karışan dış frekansları yalıtabildiğimiz vakit hastalıklara karşı büyük bir direnç geliştireceğimizi savundu.
Her maddenin belli bir dalga boyunda ve o maddeye özgü elektromanyetik dalga gibi davranan titreşimleri vardır.
Vücudun değişik bölgelerinde değişik titreşimler ve enerji değerleri mevcuttur.
Vücudumuzdaki farklı hücreler ve farklı yapılar, birbiriyle belirli dalga boyundaki frekanslarla iletişim halindedirler.
Bilim-İktidar-Vicdan Üçgeninde Robert Oppenheimer
Bilim-İktidar-Vicdan Üçgeninde
Robert Oppenheimer
Çağ yirminci yüzyıldır. Nükleer fizik alanında büyük aşamalar olmuştur, ama atom çekirdeğinde bulunduğu düşünülen büyük enerjinin kullanılabilirliği henüz belirsizdir. Dünya, İkinci Dünya Savaşı’na girer. Almanya’nın bir atom silahı geliştirme çabasında olduğu yönünde istihbarat vardır. Amerika savaşa girer. Atom silahının yapılabilirliği belirir. Savaş ortamında bilim adamları atom bombasının kullanılıp kullanılmayacağı sorusunu bir yana bırakıp, bu yolda uzmanlar olarak çalışırlar. Bu uzmanlık bombanın kullanılması sürecindede belli ölçüde devam eder.
Bomba kullanıldıktan sonradır ki, Oppenheimer ve bazı fizikçiler vicdan azabı duyar, bir ikilemi yaşamaya, işlevlerinin amacını düşünmeye başlarlar.Soğuk savaş yılları gelir. Bu arada Sovyet Rusya da atom bombasını yapar.Amerika hidrojen bombası ile yeni bir silah tekeli peşindedir…
Işık Durduruldu…
Işık Durduruldu
Fizikçiler, çok kısa bir süre için de olsa ışığı tamamen durdurdular ve sonra tekrar “yoluna” gönderdiler. Harvard Üniversitesi’nde yapılan deneyde, araştırmacılar, bir ışık demetinin tüm enerjisini almadan sabit tutmayı başardılar. Foton olarak da bilinen ışık parçacıklarının hareketini denetleyebilmek, kuantum bilgisayarların geliştirilmesini sağlayabilir.
2001’de yapılan bir önceki deneyde, ışık parçacıkları, bir gaz kütlesinin içindeki atomlar tarafından “alınmış” ve böylelikle ışık demetleri kısa süreliğine “depolanabilmişti”. Harvard’daki deney, ışığı ve onun enerjisini bir anlığına “dondurduğu” için daha büyük bir başarı anlamına geliyor.
Deney nasıl yapıldı?
Işık Hızı Aşıldı…
Işık Hızı Aşıldı…
20. yüzyılın fizik yasalarını alt üst edecek bir deney gerçekleşti ve Işık hızının bilinenden 300 kat hızlı seyahat edebildiği kanıtlandı. Amerikalı bilim adamları, fizik kurallarını altüst eden bir deney gerçekleştirerek ışık hızının aşıldığını kanıtladılar. Laboratuvar koşullarında ışık hızının, bilinen sınırı olan saniyede 300 bin kilometreyi 300 kat aştığını açıklandı. Princeton Üniversitesi’nde yapılan deneylerde “ışığın gideceği yere daha seyahatine başlamadan önce vardığı” saptandı. Başka değişle ışığın zamanda ileri doğru atladığı tespit edildi.
Dua’nın Fiziği
Algıladığımız madde alem ve oluşan şekiller, algılayan olmadığı zaman, yada gözlemleyen olmadığı zaman, sırf dalgalardan ibaret bir oluşum göstermektedir…
Yapılan deneyler de elektronu gözlemlemeye çalıştığımız zaman parçacık, gözlem yapmadığımızda da dalga özeliği gösterdiğni ortaya koymuştur.
Olay bu şekilde cereyan etmesine rağmen ,bilincin algılamasıyla oluşan parçacık (madde) alem, bize mutlak gerçekmiş gibi geliyor.
Geçmeli mi Kalmalı mı?
Bu soru Kopenhagen’daki bir Üniversitenin fizik sınavından alınmıştır:
“Bir gökdelenin yüksekliğini barometre ile nasıl bulursunuz? Anlatınız.”
Öğrencilerden birinin cevabı: “Barometrenin ucuna bir ip bağlarsınız.
Sonra gökdelenin tepesinden asıp sallarsınız. Barometre yere değdiğinde ipin boyuyla barometrenin boyunun toplamı gökdelenin yüksekliğini verecektir.”
Bu oldukça orijinal cevap, hocayı çileden çıkartmaya yetti ve öğrenci dersten kaldı. Öğrenci cevabının doğruluğu konusunda itirazda bulundu ve üniversite durumu çözmek için başka bir hoca gönderdi.
Bu noktada öğrenci hakkında ne düşünürdünüz? Sizin kararınız ne olurdu?Çocuk kalmalı mı geçmeli mi?
Açık Sistemler
AÇIK SİSTEMLER
200 yıldan fazla bir süredir, fizikçiler, doğaya, sanki her sistem bir kutu içinde
kapalı kalmış gibi yaklaşmışlardır.Termodinamiğin yasaları, bir kutunun içindeki
entropinin, sistem niteliksiz dengeye doğru giderken, arttığını belirtir.
Oysa bugün, bilim adamları, doğal ve toplumsal sistemlerin çoğunun kendilerini
düzenleyen, yapılandıran ve yöneten açık sistemler olduğunun farkındadır.
Bu yazının geri kalanını okuyun
Allah ve Yeni Fizik
Allah ve Yeni Fizik
Bu konu tam manasıyla açıklığa kavuşmadığı sıralarda Paul Davies isimli bir teorik fizik profesörü çok ilginç bir deney yaptı. Bu deney “Boşluk Deneyi”ydi. Mutlak boşlukta atomların, elektronların nasıl hareket ettiği ve ışınların nasıl geçtiği eskiden beri fizikçilerin merakını çeken bir konuydu. Bu çerçevede sıfıra yakın bir boşluk elde etmek üzere deneyler yapan Paul Davieslaboratuvar çalışmaları sırasında kendi ifadesiyle “Hiçbir zaman aklına gelmeyecek” bir olayla karşılaştı. Tam bir boşluk meydana geldiğinde kendiliğinden yeni “Kuvant”lar ve enerjiler ortaya çıkıyordu. O zaman Davies bu olayın altını çizdi ve dedi ki: “O halde yaratılan varlık bizim sandığımız gibi kendi kendine gelişmiş değildir. Devamlı kaynayan bir pınar gibidir. Mutlak bir boşlukta bile ilahî kudret yeni programları, yeni enerjileri meydana getirmektedir”. Davies bu görüşünden yola çıkarak yazdığı “Modern Fizik ve Allah İnancı”adlı kitapta fiziğin çeşitli yanlarıyla Allah’a nasıl paralelleştiğini, adeta Allah’ı müşahade etmek ve onun ilmini öğrenmek için ne kadar yakın noktalara geldiğini tek tek anlattı.
Bundan sonraki gelişmelerde Paul Davies‘in vardığı sonuçlar istikametinde oldu.