Blog Arşivleri

Türkler ve Şamanizm

samanlar-kimdir-ne-yerler-ne-icerler_780x515-1

Soru: Türkler’in Şamanist olmadığını iddia ediyorsunuz ve “İslâm’dan önce Türklerin dini”ni Töre kavramıyla açıklıyorsunuz? Bu yazının geri kalanını okuyun

Aşk ve Hicran

Untitled-1

İnsan&Vicdan

Untitled-1

Nerde olursa olsun

Hangi inanç veya felsefeye inanırsa inansın

Vicdan yoksa insanlık da yok!

Dr.Sait BAŞER

Nasıl Türk Olunur?

Untitled-1

Nasıl Türk Olunur?

Muhabbetin İçtimaileşmesi Veya Töre İle Türk Olmak

Sevgili okuyucu! Sen, eline kalem alıp yazan, yazmayı düşünen gelmiş geçmiş bütün müelliflerin adı belirsiz, olgunlukla mütekâmil, müsâmahası engin, halden anlar, büyük kederlere ve sevinçlere ortak olabilen, geniş kavrayışlı bir şahıssın. Birçok büyük mütefekkir, kendi devirlerinde yakınları, yaşadıkları toplumun ileri gelenleri tarafından anlaşılmasalar dahi kaleme sarılır ve nerede, nasıl, ne zaman yaşadığını bilmedikleri sana içlerini dökmekten kendilerini alamazlar. Sen o yazarın yakını veyâ çağdaşı olmak zorunda değilsin. Düşünüyorum da bunca büyük gönüllü insanın muhâtabı olan sen, belki de tarihin en kayda değer meçhul kahramanısın. Bu yazının geri kalanını okuyun

Aşksızlara Verme Öğüt

20150507112839_16289

Aşksızlara Verme Öğüt

Muhatabının bileğini bükmek derdindeki dinleyiciye bir şey anlatmak imkansız. Öğrenme iştiyakı taşımayan muhatab hocanın kâbusu. Söz daima kasdedilen mânâdan daha azını taşıyabilir. Yani, açık arayan dinleyici, söylenene her zaman bir itiraz aralığı bulabilir. Bu yazının geri kalanını okuyun

KUTADGU BİLİG’DE ADALET

Untitled-1

 

 

ADALET VE KUTADGU BİLİG

PANELİSTLER: Prof Dr. Mehmet Mehdi ERGÜZEL Sakarya Üniversitesi Türk Dili Bölüm Başkanı Yard. Doç. Dr. Sait BAŞER Takdim: Yakup Bilgin KOÇAL (Yalova belediye başkanı ) Yaklaşık iki yüz yıldır bir problemi sloganlaştırdık. Mehmet Akif: “Asrın idrakine söyletmeliyiz islamı” dedi. Bazen siyasetçilerimiz: “Bir elinde Kur’an bir elinde bilgisayar.” dedi; ama iki yüz yıldır o çözümü, o sentezi oluşturamadık. Hala bocalıyoruz, hala nasıl bir çıkış yolu oluşması gerekli diye tartışıyoruz. Bu, tabiidir ki günlük siyasete bırakılacak kadar ufak ve basit bir konu değil. Bu muhakkak özellikle entelektüellerin ve toplumun geleceğini kendine dert edinen aydınların, insanların meselesi olması gerekiyor. Peki Kutadgu Bilig’in bu anlamda ne önemi var? Kutadgu Bilig de, aynı bugün iki yüz yıldır yaşadığımız bu çelişkili ve geleceğe yönelik öngörülerimizi bir gerçek zemine oturtamadığımız süreç gibi, benzer bir süreçte yazılmış bir eser. Yani Türk tarihindeki yeni bir kültüre, yeni bir medeniyete geçiş sürecinde yazılmış. Yanılmıyorsam bin yetmişler civarında yazılmış bir kitap, Anadolu’ya girdiğimiz tarihe çok denk gelen bir kitap. Ama biliyorsunuz biz İslam’a ondan iki yüz sene evvel dâhil olmuşuz. O zaman da demek ki benzer problemler, benzer çözümlemeler üretilme ihtiyacı duyulmuş. İşte bu kitap gerçekten bir sonuca baktığımız zaman, bizi farklı bir kültürden yeni bir İslam kültürüne girerken bu problemleri çözmüşüz ki sonunda güçlü Türk toplumları çıkmış ortaya. Kutadgu Bilig’de o problemi çözerken nasıl bir yaklaşım ortaya çıkmış, o günün aydınları o günün entelektüelleri nasıl problemleri çözmüş, nasıl yeni fikirler ortaya koymuşlar; bir anlamda bunun derlemesi gibi.

Bu yazının geri kalanını okuyun

Adalet ve Arada Olmak

Lady-Justice-Cover-by-DJO-Photo-at-Flickr

Adalet ve Arada Olmak

“Batılı toplumların özgürlük, Doğulu toplumların ise adalet kavramlarını temel değer olarak öne çıkardıkları” yaygın bir kanaat. Toplum hayatına dair sosyolojik çalışmalar, hukuk tarihi, devlet felsefeleri, Doğu ve Batı medeniyetlerine dair kritikler yapılırken, bu yargının genelgeçer bir ölçü değeri ile hem akademik çevrelerde hem de medyada kullanıldığını sıkça okuyoruz. Ayrıca böyle bir hükmü, değerlere gönderme yapması sebebiyle kullanabilmek, adeta entelektüellik göstergelerindenmiş gibi bile sunuluyor.

Bu hüküm gerçekten doğru mudur? Önce insanlık birikimi, “Doğu” ve “Batı” olmak üzere iki ana guruba bölünmekle doğru bir tasnif mi yapılmaktadır? Doğu neresidir, Batı neresi? Doğu’yu belirleyen kıstaslar, Batı’yı belirleyenlerden ne tür farklılıklar taşımaktadır ki; Batı, adaleti ihmal eden bir özgürlük üzerinde yükselmeyi seçerken, Doğu özgürlüğü ihmal eden bir adalet ısrarında olsun? Ayrıca ve özellikle “adalet” nedir, “özgürlük” ne? Adalet ve özgürlük kavramlarının şekillenmesini sağlayan süreçler ve tarihî arka plan değerleri neler?

Dikkat edilirse bu sorular kolaylıkla çoğaltılabilecek, felsefenin çeşitli alanlarında yansımalarıyla karşılaşabileceğimiz değerlerdir. Hatta bu kavramları gerçekten öne çıkarmak söz konusu ise, adalet ve özgürlük üzerinden yeniden okunması gerekecek varlık, bilgi, etik, estetik ve metafizik kurgulamaları göstermemiz icap edecektir. Hatta bu değerler yaygın kabulün dile getirdiği gibi medeniyetlerin ana ilkeleri ise, felsefe disiplinleri bakımından gerekli açıklamaların bize gelinceye kadar çoktan yapılagelmiş olmaklığı, bizim bunları, aramaya lüzum duymadan, önümüzde hazır bulmamız icap etmez miydi? Bu yazının geri kalanını okuyun

Kimlik, Kişilik, Ontik Kimlikler ve Türkiye

kitle

Kimlik, Kişilik, Ontik Kimlikler ve Türkiye

Kimlik konusunun üzerine oturacağı aidiyet hissi, çok sayıda zemin bağlamında varlık kazanabilmektedir. Şöhretli bir pop şarkıcısını sevmek, bir takım taraftarlığı, bir sanat ekolüyle nispet kurmak, bir zevki veya trajediyi birlikte yaşamak, aynı geçim kaynağına mahkum olmak, bir inanış biçimi yoldaşlığı, meslek yakınlığı… gibi muhtelif kurbiyetler “sen kimsin?” sorusuna cevap zemini teşkil edebilirler. Yurt dışında bir Türk’ün Ermeni lokantasında karnıyarık, Rum lokantasında dolma bulma heyecanıyla işletmecilere duyacağı sempati gibi, paradoksal yakınlıklardan da söz etmek, birer vakıanın tespiti.​“Ben kimim?” sorusu, hissedilen aidiyetlerin güçlülüğü oranında cevabı belirlenen bir soru. Hissedilen aidiyetin güçlülüğü ise, tabiî veya sentetik yakınlaşmalar, yakınlaştırmalar, tekrar ve telkinler sebebiyle öncelik kazanabiliyor. ‘Tabiî veya sentetik güçlendirme’ ifadesi üzerinde bir miktar düşünmeli. Tabiî nispetlerde hiç mi sentetik kurgu yoktur, sentetik olarak kurulmuş aidiyet zeminlerinde tabiî mensubiyetler tamamen ihmal mi ediliyor?

Bu yazının geri kalanını okuyun