Blog Arşivleri

Külli Akıl

Untitled-1

Medya ve Kutadgu Bilig’de Töre

Adsız123

Medya ve Kutadgu Bilig’de Töre

Benim tebliğ konum Medya Ve Kutadgu Bilig’de Töre başlığını taşımaktadır. Medyada Töre dendiğinde karşımıza çıkan belli başlı konular: Başlık parası, kan davası, kız kaçırma, silah sevgisi, kabadayılık, Cumhurbaşkanı adayı dövme, çok eşlilikten kaynaklanan problemler… gibi başlıklar taşıyor. Ve yayınlar aleyhte cereyan etmektedir.

Pekiyi Töre gerçekten takdim edildiği gibi cehalet ve taassub mahsulü yanlış görenekler midir? Toplumda asırlık eğitim- öğretim ihmallerinden dolayı hayat alanı bulabilen gayr-ı ilmî ve gayr-ı medenî her türlü davranışa Töre demek doğru mudur? Töre nedir?

Bu yazının geri kalanını okuyun

Felsefenin Krizi

Adsız

Felsefenin Krizi

Edmund Husserl’a göre Avrupa, bilim fikrini salt gerçeklik bilimi düzeyine indirgeyen pozitivizm’in etkisindeydi ve bu bilim hayata yönelik olma hasletini yitirmişti. Sözkonusu bilimsel krizi aşmak, ancak kendi geliştirdiği fenomenoloji (göstergebilim) ile mümkündü. Çünkü gelişmeleri hedefe yönelik bir zihniyet çerçevesinde ve son sorumluluğu taşıyan bir tarzda inceliyordu.

Oysa Maurice Merleau-Ponty krizin çok daha radikal olduğunu ve felsefi düşünme tarzının geleneksel araçlarıyla ifade edilemediğini düşünüyordu. Descartes’tan bu yana “düşünüyorum” (cogito) ifadesini mutlak hareket noktası gören felsefi düşünme tarzı başarısızlığa uğramıştı.

Bu yazının geri kalanını okuyun

Martin Heidegger-Varlık ve Teknik

Adsız

Martin Heidegger-Varlık ve Teknik

Marx’ı nasıl Hegel’e göndermede bulunmadan anlamak mümkün değilse, Martin Heidegger’i de Edmund Husserl’a göndermede bulunmadan anlayamayız. Heidegger, Husserl’da zirveye ulaşan kartezyen felsefenin özne-nesne, algılayan-algılanan, düşünen-düşünülen dualizmine karşı çıkan çok farklı bir varlık felsefesi geliştirmiştir.

Husserl’a göre gerçekte şeylerin var olup olmadığı hususu felsefenin açıklığa kavuşturamadığı (ve belki de kavuşturamayacağı) bir konudur. Emin olabileceğimiz tek şey, algılayan bir bilincimizin ve bilincimizin yöneldiği fenomenlerin bulunduğudur. Yani bir anlamda, ontolojik problem paranteze alınabilir veya bir tarafa bırakılabilir. Fenomenler bilincin nesneleridir. Bunları bilincimizin nesneleri olmaları bakımından araştırabiliriz. Deneyimlenen şeyi, kendi özünde ne olursa olsun, deneyimimizin bir nesnesi olarak sistematik bir analize tabi tutabiliriz.

Heidegger bu fikirde değildir. İnsanın şeylere fiilen bağlanma şekli, temelde özne-nesne ilişkisi biçiminde gerçekleşmez. Özellikle, farkındalık ve bilinç hiçbir şekilde önkoşul değildir. Bunu bir örnekle açıklar. Bir demirci ustası elindeki çekici sallarken onun farkında bile olmaz. Çekiç, vurması gereken yere sanki kendiliğinden inip kalkar. Demirci işini yaparken, bir başkasıyla çok ciddi bir konuyu rahatlıkla konuşabilir. Araba kullanan bir insanın, vites atmak için bu olayı bilincinde canlandırma gereği duymaması da bu kabildendir.

Bu yazının geri kalanını okuyun